Filtreli Hayatlar: Sosyal Medya İle Kaybolan Gerçek Benliğimiz!
- Meryem Nur Serçe
- 4 Haz
- 2 dakikada okunur
Paylaştığımız her şeyin sahteliğe dönüşmeye başladığı bir dünyada, biz kimiz ve ne kadar kendimiziz?
Her sabah gözümüzü açar açmaz elimiz direkt telefona uzanıyor. Bildirimler, bahsetmeler, storyler, mesajlar… Hayatlarımız artık ekranların içerisinde şekil almaya başlıyor. Gerçeklik ile kurgu ve hayal arasındaki o eski çizgi silikleşti, hatta belki tamamen kayboldu. Kimin gerçekten mutlu olduğu, kimin rol yaptığı artık neredeyse anlaşılamaz halde.
Yaşadıklarımızın tam tersini farklı ve insanların beğenisinin artacağı yönde sunmaya, yaşanmayanı yaşanmış, yaşanmışı da yaşanmamış gibi göstermeye başladık. Sosyal medya bize kendi hayatlarımıza şekil verme ve kendi hayatımızı yönetme özgürlüğü verdi; ama aynı zamanda bize bir vitrin, gösteri alanı kurdurdu. Mutluluklarımız bile efektli, acılarımız bile şekilli ve artistik.
Düşünsenize, bir kahve içmek ve bu anı çekip paylaşmak istiyorsunuz ama estetik fotoğraf çekene kadar kahve soğuyor yahut fotoğrafta estetikliği yakalayamayınca paylaşmıyorsunuz. Kahvede bile estetiklik aranıyor ve bekleniyor.
Bu “gösteri toplumu”nda hepimiz birbirinin izleyicisiz ama hiçbirimiz birbirimizin hakiki muhatabı, arkadaşı değiliz. Aslında yalnız ve tatminsiziz. Ne kadar beğeni alırsak alalım içimizde eksik olan, bizi mutlu etmeyen bir şey var. Kendimiz olamamak başka bir kimlikle görünmek.
Anı anda kalıp yaşamak varken gösteriş, çekim gibi beğeni toplamaya çalışıyor ve yaşadığımız anın keyfini çıkarmaktan uzaklaşıyoruz. Tatili kafa dinleme vakti olarak görmektense gösteriş anı olarak görüyor kendimizi tatilde de gösterişle yorarak tatilin keyfini alamıyoruz.
Sosyal medyada bireylerin sürekli olarak başkalarının idealize edilmiş görüntülerine ve yaşam tarzlarına maruz kalması, “mükemmel hayatlar” ve “kusursuz bedenler” ile karşılaşmaları, farkında olmadan kendilerini başkalarıyla kıyaslamalarına yol açıyor. Bu durum, gerçekte var olmayan, çarpıtılmış bir algı yaratarak, bireyin kendisini yetersiz hissetmesine ve benlik saygısının azalmasına sebep oluyor.
Peki kendi benliğimizi filtrelemeden sosyal mecra da olmamız ve benliğimizi kaybetmememizin çözümü ne?
Sosyal medya dünyası, çoğunlukla filtreler ve düzenlemelerle şekillendirilmiş gerçekliklerden oluşur. Kimse hayatının her anını paylaşmaz, sadece en güzel anlarını gösterebilir. Bu yüzden, paylaşılan fotoğrafların çoğunun gerçeği yansıtmadığını hatırlayın ve kendinizi bu “kusursuz” imgelerle kıyaslamaktan kaçının.
Başka birinin hayatını sürekli izlemek, sizin yolculuğunuzla ilgili baskılar yaratabilir. Unutmayın, herkesin hikayesi farklıdır. Kendi gelişiminize odaklanmak, daha sağlıklı bir benlik algısına yol açabilir.
Sosyal medyada kimlerle etkileşime geçtiğiniz de oldukça önemlidir. Sizi destekleyen, pozitif insanlarla bağlantı kurmak dijital dünyada kendinizi daha güvende hissetmenizi sağlar. Olumlu yorumlar ve yapıcı etkileşimler, benlik saygınızı güçlendirebilir.
Dijital dünyanın dışında, gerçek hayatı yaşamak da bir o kadar değerli. Yüz yüze ilişkiler kurmak, doğa ile zaman geçirmek veya hobilerinize vakit ayırmak, sosyal medyanın etkisinden uzaklaşmanıza yardımcı olabilir. Gerçek dünya, dijital dünyanın sunduğu her şeyden daha zengin ve anlamlıdır.
Sonuç olarak, sosyal medyanın psikolojik etkilerini yönetmek, sadece doğru içerikleri takip etmekle değil, aynı zamanda kendi benlik algınızı güçlendirecek stratejiler geliştirerek mümkündür. Bazen de ekranı kapatıp kendi içimize bakmak, kendimizi dinlemek, kendimizle baş başa kalmak gerekir. Bazen bir anı paylaşmadan sadece o an’a odaklanmak o anın keyfini çıkartmak gerekir. Filtreleri kaldırmak kendimiz olmak, gerçekçi olmak gerekir.